Sodyumun organizmada birçok işlevi bulunmaktadır. Bunlardan bazıları; kan basıncının düzenlenmesi, sinirlerin uyarılması ve sıvı-elektrolit dengesinin sağlanmasıdır. Fazla tüketimi hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar, kanser, osteoporoz, böbrek hastalıkları ve obezite gibi birçok hastalıkla ilişkili bulunmuştur. Günlük tuz tüketiminin 5 g’dan az tutulması önerilmektedir. Türkiye’de tuz tüketiminin günlük 15 g olduğu bildirilmektedir. Ülke genelinde tuz tüketiminin azaltılması için çalışmalar başlatılmıştır. İşlenmiş besinlerdeki tuzun azaltılması, etiket bilgilerinde daha ayrıntılı bilgi paylaşımı ve toplumun bilinçlendirilmesi gibi çalışmaların ardından aşırı tuz tüketimiyle ilişkili hastalıkların prevalansının azalacağı öngörülmektedir. Günümüzde piyasada çok çeşitli tuzlar satılmaktadır. Kaya tuzu, Himalaya tuzu, deniz tuzu, bambu tuzu, rafine tuzu bunlardan sadece birkaçıdır. Bu tuzların sağlık üzerine etkilerinin daha ayrıntılı araştırmalar ile ortaya konulması gerekmektedir (Öztürk & Garipağaoğlu, J Health Sci 2018).
Birçok epidemiyolojik çalışma, daha yüksek sodyum ve daha düşük potasyum alımının, kardiyovasküler hastalıklar (CVD) riskinin artması ile ilişkili olduğunu düşündürmektedir. Az sayıda çalışma, diyet sodyum ve potasyum alımının mortalite riski üzerine ortak etkilerini incelemiştir. Sodyum ve potasyumun tahmini olağan alımını ve bunların tüm nedenlere ve KVH mortalite risklerine ilişkin oranlarını araştırmak, Ulusal Ulusal ve Beslenme Sınavı Anketi Bağlantılı Ölüm Dosyası (1988-2006), ulusal bir prospektif kohort çalışması 12.267 ABD’li yetişkinin temsili örneği, tüm nedenleri, kardiyovasküler ve iskemik kalp (IHD) hastalıkları mortalite çalışıldı. Ortalama 14.8 yıllık takip süresince, 825 CVD ölümü ve 443 IHD ölümü dahil toplam 2270 ölüm vakası belgelendi. Bulgularda, daha yüksek bir sodyum-potasyum oranının, KVH ve tüm nedenlere bağlı mortalite riskinde belirgin artış ile ilişkili olduğunu ve daha yüksek sodyum alımının, genel Amerikan popülasyonunda artmış toplam mortalite ile ilişkili olduğunu göstermektedir (Yang & Arkadaşları, 2011). Bu çalışma kaya tuzu kullanımına ilişkin bir çalışma değildir.
Tıbbi otoritelerin en fazla güvendikleri araştırma ise 1988 yılında yayınlanan ve 52 ülkede yapılan 10 binden fazla kişiyi içeren İNTERSALT çalışmasıdır (INTERSALT, 1988). Bu çalışmada diyetteki tuz ile yüksek tansiyon arasında olumlu, fakat zayıf da olsa bir korelasyon (ilişki) bulunmuş. Yani bu çalışmaya göre tuz tüketimi artıkça tansiyon da artıyor neticesi çıkmıştır.
INTERSALT araştırmasının daha kayda değer bir araştırma olabilmesi için, yaşam şartlarına ait diğer faktörlerin sabit tutulduğu örnekler arasında bir ilişkinin saptanması gerekirdi. Bu şekilde bir araştırma, Panama’nın San Bas adalarında yaşamakta olan Kuka yerlileri üzerinde yapılmıştır (Hooper & Arkadaşları, 2009). Daha önce tuza erişme imkânı olmayan bu kabile üyeleri, yaklaşık 50 yıl önce tuz oranı yüksek bir adaya topluca göç etmişler. Ama diyetlerindeki tuzun artmasına rağmen tansiyonları değişmeden kalmıştır. Özetle İNTERSALT çalışmasında yaygın kanının aksine tuz tüketimi ile hipertansiyon arasında bir ilişki saptamamıştır. Ama nedense tıbbi otoritelerin çoğu bu gerçeği görmemektedir (Aydın, 2018).
Bir araştırmada tuz kısıtlaması yapılan hipertansiyonlu hastaların, yapılmayanlara oranla daha fazla enfarktüs geçirdiklerini gösterilmiştir (Alderman, Cohen, & Madhavan, 1998). Başka bir araştırmada da az tuz tüketenlerde ölüm oranları daha yüksek bulunmuş (Holenberg & Arkadaşları, 1997). Ama nedense tıp dünyası bu tarz çalışmaları görmezden gelmektedir (Aydın, 2018). Başka çalışmalar da var. Mesela American Journal of Medicine 2006’da yayınlanan 78 milyon insan üzerinde 14 yıl boyunca yapılan bir çalışmada düşük tuz kullananlarda kalp-damar hastalığından ölenlerin daha fazla olduğunu gösterilmiştir (Cohen, Hailpern, Fang, & Alderman, 2006). Bu çok sayıda araştırmayı içeren meta analizde 6 aydan uzun süre tuz kısıtlaması yapılan kontrollü çalışmalar ele alınmış. Gerek normal tansiyonlu gerekse de yüksek tansiyonlu kişilerde, tuz kısıtlaması yapılan gruplarla yapılmayan gruplar arasında ölüm oranlarının farklı olmadığı görülmüş. Hatta tuz kısıtlaması uygulanan kalp yetersizlikli hastalarda ölüm oranlarının daha yüksek olduğu saptanmış.
Öte yandan yapılan bir araştırmada düşük tuz tüketiminin kalp hastalığından ölüm oranlarını artırdığı görülmüş (Taylor & Arkadaşları, 2011). 2011’da yapılan bir Harvard araştırmasında düşük tuz alanlarda daha fazla insülin direnci ve diyabet geliştiği gösterilmiştir (Garg & Arkadaşları, 2011). 2011’de tip II diyabetiklerde yapılan bir çalışmada düşük tuz alanlarda hem kardiyovasküler hastalıklardan hem de diğer nedenlerden ölenlerin daha fazla olduğu gösterilmiştir (Ekinci & Arkadaşları, 2011). Diyabetin en önemli hipertansiyon nedeni olduğunu düşünürseniz yapılan işin ne kadar yanlış olduğunu anlaşılmaktadır. Yani tuzu kısıtlarsanız, tansiyonu düşüreceğinize tam tersi artmaktadır (Aydın, 2018).
Vücudumuzda tuz azlığı varsa renin-anjiyotensin-aldosteron hormon sistemi aktive olmaktadır. Bu hormon sistemi böbreklerdeki dâhil bütün damarlarımızı büzerek idrarla sodyum kaybını azaltmakta, sodyumu tutmaktadır. Yani tuzu az tüketirsek damarlarımızı büzüşmekte; bu büzüme tuzu tutmakta ama tansiyonumuzu da yükseltmektedir (Aydın, 2018).
Araştırıcılar tuz tadı ve motivasyon ve duygulanım ile ilgili süreçlerin limbik ön beyinde iç içe girdiğini göstermişler. Bu nedenle tuz dengesindeki değişiklikler mizaç ve davranış bozukluklarına ve hatta Alzheimer gelişimine katkıda bulunmaktadır. Bir araştırmada tuzu kısıtlanan farelerin daha önceleri zevk aldıkları faaliyetleri yapmadıkları saptanmış (Renneboog & Arkadaşları, 2006).
Hayattan zevk almamak depresyonun en önemli özelliği, yani tuzun depresyonu önleyici bir özelliği bulunmaktadır. Belki de bu yüzden bazı insanlar tuza çok düşkündür. Tuz eksikliği iştahsızlık, konsantrasyon azlığı, dikkat eksikliği, yorgunluk, baş ağrısı, uyku bozuklukları, tükenmişlik hissi, ağız tadının bozulması, susuzluk hissi ve düşme ve kırıklara da yol açmaktadır. Birçok insanda bu belirtiler olabilmekte, ama bunlar hekimler tarafından nadiren tuz eksikliğine bağlanmaktadır (Aydın, 2018). Bu mineraller kaynak suyu ve maden sularında da bulunuyorlar ve sağlığımız için çok önemli. Sadece bir örnek vermek istiyorum ABD’de Texas’ta lityumdan fakir suların içildiği bölgelerde cinayet, hırsızlık, soygunculuk, tecavüz ve intihar olgularının daha çok görüldüğü saptanmış (Schrauzer , Shrestha, & Flores-Arce, 1992).
Birçok yaşlı hastaya sıcak havalarda dışarı çıkmayın deniyor. Bu kişiler eğer tuz kısıtlaması yapıyorlarsa bayılabiliyor ve kalp krizi geçirebilmektedir. 2002 Boston Maratonunda koşucuların %29’unda tuz düşüklüğü gelişmiş (Almond & Arkadaşları, 2005). Tabii ki bu durum performanslarına da yansımış, bu gibi zorlu aktivitelerde suyla birlikte mutlaka tuz da alınması gerektiğini göstermiştir.
Böbreküstü bezi yetersizliği ve kistik fibroz gibi tuz kaybettiren hastalıklarda ise olağandan daha fazla tuz tüketmek gerekmektedir. Tuz kısıtlaması böbrekleri de tahrip edip hipertansiyona sebep olabilmekte, u nedenle çok dikkatli olmak gerekmektedir. Konjestif kalp yetersizliği ve böbrek yetersizliği gibi su ve tuz atılımını zorlaştıran hastalıklarda ise tuz tüketimi azaltılmalıdır. Bu tedavinin ayarlanması kan ve idrar sodyumuna bakılarak hekim gözetimi altında yapılmalıdır (Aydın, 2018).
Az tuz almak kemik kırıklarını ve kemik erimesini de artırıyor. Mesela bir araştırmada 364 kırıklı yaşlı hastanın (65 yaştan büyük) ve aynı sayıda kırıksız hastanın serum soydun seviyelerine bakılmış Kırıksızların %4.1’inde kan sodyum değerleri düşük bulunurken kırıklılarda bu oran iki kattan daha fazla (%9.1) görülmüştür (Sandhu & Arkadaşları, 2009).
Doğal topluluklar erişebildikleri sürece tuz tüketmişler. Ama daha fazla tuz tüketen doğal topluluklar da var; Tibet’teki Fala Nomadlar gibi. Bu insanların ana menüleri süt, peynir, antilop, yak ve tereyağı. Nerdeyse hiç meyve ve sebze yemiyorlar, ama çok bol tuz tüketiyorlar (10-15 gram kadar Himalaya tuzu). Nomadlar tuzun kendilerini sağlıklı yaptığına inanıyorlar. Nitekim bu Tibet kabile bireylerinin kan basıncı değerleri, bizimkilerden daha düşük ve çok uzun yaşıyorlar (Life, 2018). İnsan sağlığı ile ilgili birçok kanaat önderi genellikle tuzun fazla miktarda alınmaması konusuna odaklanmışlar. Ama nedense tuzun kalitesi, yani doğal olup olmaması onları fazla ilgilenilmemektedir (Aydın, 2018).
Öztürk, R., & Garipağaoğlu, M. (J Health Sci 2018). Tuz Tüketimi ve Sağlık-Salt Consumption and Health. Turkiye Klinikleri, 3(1):57-65.
Yang, Q., & Arkadaşları. (2011). Sodium and potassium intake and mortality among US adults: prospective data from the Third National Health and Nutrition Examination Survey. PUNMED, 11;171(13):1183-91. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/21747015.
INTERSALT. (1988). INTERSALT: an international study of electrolyte excretion and blood pressure. Results for 24 hour urinary sodium and potassium excretion. Surgeon General’s Report on Health Promotion and Disease Prevention-INTERSALT Cooperative Research Group. BMJ. , 297(6644):319-28.
Hooper, L., & Arkadaşları. (2009). The long term effects of advice to cutdown on salt in food on deaths, cardiovascular disease and blood pressure in adults. . Summaries Cochrane: http://summaries.cochrane.org/CD003656/the-long-term-effects-of-advice-to-cut-down-on-salt-in-food-on-deaths-cardiovascular-disease-and-blood-pressure-in-adults, adresinden alınmıştır
Aydın, P. (2018, Agustos 14). Tuz Dost mu? Düşmen mı? Beslenme Bülteni: http://www.beslenmebulteni.com/tuz-dost-mu-dusman-mi/ adresinden alınmıştır
Alderman, M., & Arkadaşları. (1995). Low urinary sodium is associated with greater risk of myocardial infarction among treated hypertensive men. Hypertension, 25(6):1144-52.
Holenberg, N., & Arkadaşları. ( 1997). Aging, acculturation, salt intake, and hypertension in the Kuna of Panama. Hypertension, 29(1 Pt 2):171–176.
Cohen, H., Hailpern, S., Fang, J., & Alderman, M. ( 2006). Sodium intake and mortality in the NHANES II follow-upstudy. Am J Med, 119(3):275.e7-14.
Taylor, R., & Arkadaşları. (2011). Reduced dietary salt for the prevention of cardiovascular disease: a meta-analysis of randomized controlled trials (Cochrane review). Am J Hypertens, 24(8):843-53.
Garg, R., & Arkadaşları. (2011). Low-salt diet increases insulin resistance in healthy subjects. Metabolism, 60(7):965-8.
Ekinci, E., & Arkadaşları. (2011). Dietary salt intake and mortality in patients with type 2 diabetes. Diabetes Care, 34(3):703-9.
Renneboog, B., & Arkadaşları. (2006). Mild chronic hyponatremia is associated with falls, unsteadiness, and attention deficits. Am J Med, 119(1):71.e1-8.
Schrauzer , G., Shrestha, K., & Flores-Arce, M. (1992). ithium in scalp hair of adults, students and violent criminals. Effects of supplementation and evidence for interactions of lithium with Vitamin B and other trace elements. Biological Trace Element Research, (2): 161–76.
Almond, C., & Arkadaşları. (2005). Hyponatremia among runners in the Boston Marathon. N Engl J Med., 352(15):1550-6.
Sandhu, H., & Arkadaşları. (2009). Hyponatremia associated with large-bone fracture in elderly patients. Int Urol Nephrol, 41(3):733-7.
Life, T. H. (2018, Agustos 14). The Healthier Life: http://www.thehealthierlife.co.uk/natural-health-articles/high-blood-pressure/salt-effect-blood-pressure-00733.html adresinden alınmıştır.